HİLAL BAYSAL
“Belî” yani “Evet” sesini işitip kendini unutarak Allah’a kavuşmayı ifade eden “sema” bir ibadet, bir yakarıştır her şeyden öte. Bu yakarış ve kavuşmayı dünyanın dört bir yanında sergileyerek Mevlana Hazretleri’nin mesajlarını duyurabilmek için yola çıkan semazenler ise sadece mevlevî ayinleriyle değil beden ve ruh dilleriyle de örnek teşkil eder insanlığa. İşte bu amaçla, Mevlevî sema’ının merkezi olan Konya ilinde, halka açık ayin yapan hiçbir semazen yokken babasının karşısına geçip, “Ben semazen olacağım.” diyerek yola çıkar Mustafa Holat. Kısa sürede hem kendisini geliştirir hem de onlarca semazenin Konya’da yetişmesine öncülük eder. Devlet kadrosu ve icazetini alan ilk ve tek ‘postnişin’ (semayı yöneten, Mevlana’nın makamını temsil eden kimse) olma şerefine de erişir. Yakın bir zamanda emekli olan bu değerli gönül insanının, bize elleriyle ikram ettiği tarçınlı narçiçeği çayını yudumlarken, feyizle dolu hayat hikâyesini dinledik.
1946 yılında Konya’da dünyaya gelen Mustafa Holat, son mesnevihan Sıtkı Dede’nin talebelerinden Terzi Hüseyin Holat’ın son çocuğudur. 14 yaşında kendi arzusuyla semazen olmaya karar veren Holat’ın semazenliği ise aslında o daha doğmadan başlar. Kendisine 6 aylık hamile olan annesi Hz. Mevlana’yı rüyasında görür. Rüyasında kendisine ‘sema yap’ denilir ve öğretilir. O günden sonra sema yapmaya başlayan annesi rüyasını oğluna çok sonra anlatır ve, “Senin semazenliğin daha anne karnında başladı oğlum, o yüzden bu konuda herkesten daha özenli olmalısın.” der.
Ortaokul yıllarında eğitimine ara vererek babası gibi terzilik yapmaya başlayan Mustafa Holat, aynı zamanda sema dersleri de almaya başlar. İlk semasının onu çok heyecanlandığından ve başka diyarlara götürdüğünden bahseden Holat, o yıllardaki sema törenlerini, “Dini merasimlere karşı sıkı yönetimin yoğun yaşandığı bir dönemde Konya’da halka açık Mevlevî ayinleri İstanbul, Afyon ve Kütahya gibi illerden gelen semazenler tarafından yapılırdı. Ben ve birkaç arkadaşım sema yapmaya başladıktan sonra törenleri organize edenler, ‘sizler varken başka şehirlerden semazen getirmeye ne gerek var?’ diyerek bizleri sema ayini yapan ekiple birlikte gösterilere çıkardı. İlk katıldığımız törende benden başka 7 tane daha Konyalı semazen arkadaşım vardı. Zamanla bu kadro genişledi ve 1964 yılına geldiğimizde 30 kişilik bir Konyalı ekiple artık farklı şehirlerden de gösterilere çağrılmaya başlar olduk.” sözleri ile anlatıyor. Holat, işiyle birlikte sürdürdüğü bu yoğun tempoya dair şunları söylüyor: “Sema’yı bir ibadet gibi gördüğümden törenlere katılmaktan her zaman çok büyük zevk aldım. O yıllarım sürekli seyahatlerde geçiyordu. Konya’da henüz havaalanı yokken yurt içi seyahatlerimizde yataklı treni, ülke dışı için de otobüsleri kullanıyorduk. Kara trenlerin ardından gelen motorlu trenlerle İstanbul’a 14-15 saatte gitmeyi çok hızlı sayardık. 80’li yıllarda ise uçakla gitmeye başladık. Havaalanlarının, otobüs ve tren garlarının en eski hallerini bilirim. Şimdilerde Hızlı trenleri de gördüğümde son 10 yılda ulaşımda ne büyük değişikler olduğunu sevinç ve hayretle karşılıyorum.”
Başbakan’la dua sevinci
Mustafa Holat son yıllarda kendisini en çok etkileyen olayı şöyle anlatıyor: “Hızlı trenin Konya’ya gelişi ramazan ayına tekabül etmişti. Başbakan Erdoğan iftarını yaptıktan sonra Mevlana Türbesi’nin yanındaki camide teravih namazı kılmış, biz de o gün tesadüfen dergahın bahçesinde güveçler yapıp eş dostla birlikte iftarımızı yaptıktan sonra bahçede oturuyorduk. Bir baktık ki Başbakanımız o her zamanki mütevazi haliyle bize doğru geliyordu. Bir kenarda durup yalnız başına duasını etmeye başladı. Ben ve dergahta bulunan 8-10 kişi de birlikte sesli dua etmeye başladık. Sonrasında onun yanına giderek, ‘işiniz gerçekten çok zor, Allah gücünüzü artırsın ve sizi hep güzelliklerle karşılaştırsın’ diye bir niyazda bulunduk. Onun memnuniyetini bakışlarında hissettim. Bu hayatımda beni heyecanlandıran en güzel sürprizlerden biriydi.”
1976 senesine kadar gösterilerde görev alan ‘Semazenbaşı’ ve ‘Postnişin’in İstanbul’dan getirtildiğinden bahseden Mustafa Holat, aynı yıl Konya sema ekibine ‘Semazenbaşı’ olarak atanır. Semazenbaşı ve Postnişinler Mevlana Hazretlerinin torunlarından oluşan Çelebiler tarafından belirlenir. 1991 yılında Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne bağlı Tasavvuf Musiki Korosu sınav açarak semazen ekibini kadrosuna dahil eder. Mustafa Holat, aynı yıl bu kadroya, sınava tabi tutulmadan bir ‘Çelebi’ tarafından değil de devlet eliyle seçilen ilk ve tek ‘Postnişin’ olarak atanır.
“Rant için düğünlerde sema yapıyorlar”
Başladığı günden beri birçok semazenin yetişmesine öncülük eden Mustafa Holat, semazen seçimi ve eğitimi ile ilgili şunları söylüyor: “Sema eğitimi için başvuran kişi sayısı çok fazla oluyor. Burada esas olan sema eğitimini alacak kişinin Mevlevilik kültürünün içinde yetişmiş ve yaptığının bilincinde olan kişilerden oluşması. Bize başvuranlar genellikle 18-20’li yaşlardaki gençler. Bunlar arasında semazenliğe sadece bir meslek olarak bakanlar da var ama biz bunları pek tercih etmiyoruz.” Kendilerinin eleme yaptığı kişilerden bazılarının bu işi rant amaçlı yapmak adına başka kanallarla birlikte hareket ettiğinden de bahseden Mustafa Holat, “Bunlar bir grup kurarak çeşitli düğünlerde yer alabiliyor. Daha da vahimi tatil köyleri ve içkili gazinolarda sema yapabiliyorlar. Semada esas olan insanları cezbederek İslamiyet’i dünya üzerinde tanıtabilmek, bunu yapmadıktan sonra semanın bir anlamı kalmıyor.” diyor.
Bir semazenin isterse ortalama 3-4 ay gibi kısa bir sürede yetişebileceği bilgisini de veren Mustafa Holat, sema töreninde yer alan semazenlerin belli bir sayısının olmadığını, bunun gösteri yapılacak alanının kapasitesiyle doğru orantılı olduğunu söylüyor. Sema süresinin ise ortalama 1 saati bulduğundan bahseden Holat, “Bu bir insanın ayakta durabilme kapasitesine ve hızına bağlı. Örneğin sema yapan kişi çok yaşlıysa yarım saat süreyle sema yapabilirken genç ve dirençliyse bu süre 3 saatti bulabilir.” ifadelerini kullanıyor.
“Sema yapılan ülke sayısı artıyor”
Mustafa Holat, dünya üzerinde sema gösterisi yapan ekip sayısı ve dağılımı ile ilgili de bilgi veriyor: “Zamanında dünya üzerinde, Şam, Atina, Biştek, Kıbrıs gibi birçok yere dalga dalga yayılmış 113 tane Mevlevi tekke ve zaviyesi bulunuyor. İstanbul ise 5 tane tekkesiyle ilk sırada yer alıyor. Konya’da da bilindiği üzere Hz. Mevlana ve Hz. Şems’in türbelerinden oluşan 2 tekke ve pek çok zaviye vardı. Günümüzde ise Tekke ve zaviyelerin neredeyse tamamı müze veya Cami olarak faaliyet gösteriyor. Ama Mevlevîliği benimseyenler ve ilgi duyanlar, kurdukları dernek ve benzeri kuruluşlarla sohbet ortamları sağlıyorlar. Türkiye’de nerdeyse her yapının bir Sema grubu var. Dünyanın çeşitli ülkelerinde de böyle faaliyet gösteren grublar mevcut ve günbegün artmakta. Her kuruluşun bir semazen grubu olduğunu düşünürsek bu sayının oldukça fazla olduğu ortaya çıkıyor.”
“Bayanlar kendi aralarında sema yapabilir”
Mustafa Holat’a, son yıllarda sayıları artan bayan semazenlerle ilgili görüşlerini soruyoruz. Mustafa Holat, bu durumun Mevlevi kültürüne göre tasvip edilemeyeceğini belirtiyor. Ancak sema yapmak isteyen bayanların, kendi aralarında sema yapabileceklerini aktarıyor.
Dede, oğul, torun sema yapıyor
Şuan emekliliğinin ilk günlerini yaşayan Mustafa Holat, 1968 yılında evlenmiş iki kız ve bir erkek çocuğa sahip. Tek oğlu da kendisi gibi semazen olan Holat’ın şu an İstanbul İlahiyat Fakültesi’nde okuyan bir torunu da hem neyzen hem kudümzen hem de semazenlik yapıyor. Böylece hep birlikte semazenlikte dede, oğul, torun silsilesiyle tüm dünyaya Mevlana’yı anlatma gayretini sürdürüyorlar.
Bağlantı Noktası Dergisi Mayıs